ÖĞRENMEK İSTEYENE BİR OT ALİM KESİLİR . ÖĞRENMEK İSTEMEYENE BİR KÜTÜPHANE SAMANLIK …
Sene 1991… yıllarca süren yoğun çalışma ve korkunç acılardan sonra başarmıştım. Manhattan resim yarışmasını kazanmış ve bütün dünyanın ilgisini çekmiştim. Tekliflerin altından kalkamıyordum. Ve Norveç’te Best Seller olmuştum. Artık ekonomik sıkıntı bitmiş ve popüler bir sanatçı olmuştum. Norveç’in ikinci en pahalı ressamıydım.
Sahilde büyük bir çiftlik aldım. Ve o çiftliği en ünlü mimarlarla tam bir kartal yuvasına çevirmiştim. Dev bakır kubbelerle eşi bulunmaz bir ev yaptırmıştım. İnsan hayalinin bile kabul edemeyeceği dev kayaları bahçeme getirtip dantel gibi ördürüp kayaların içine özel çiçekler… öyle bir rüyaydı ki insanlar evi seyretmeye geliyordu . Artık ailemi çağırıp hakkımda yanıldıklarını gösterip ”bak anne ben basardim” demek istiyordum.
Ailemi davet ettim Norveç’e…
Şaşkınlık içindeydiler. Oğlum seninle gurur duyuyoruz, dediler . Ressam olmaya karar verdiğim zamanki gibi ”oğlum şerefsiz mi oldun” demiyorlardı artık .
Anne dedim… her şey güzel de… Adana’nın salatalığını, yemyeşil mis kokusunu özledim; bak o yok, dedim. Annem de oğlum sana çekirdeklerini gönderirim sen Adana’nın domatesini de seversin sana bir torba gönderirim, dedi. Ve tatil dönüşü gönderdi de…
Bahçıvanımı çağırdım. Truls al şunları atölyemin etrafına ek canım, dedim.
Ekti.
Aradan 1.5 ay geçti ve salatalıklar ve domatesler çıkmaya başladı. Mutluydum. Fakat ne göreyim! Salatalıklar şişko sararmış ve kalın çekirdekliydiler. Nerede o Adana’nın yemyeşil mis kokulu ince yakışıklı salataları? Truls’u çağırdım . Bahçıvan bu nasıl iş? Adana’nın salatalığını rezil etmişsin, dedim. Yok Eser bey dedi. Norveç’te mevsim erken biter, biz de geç ektik. Bu yüzden salatalıklar öleceğini anladı gelecek nesli için çekirdek bırakıyorlar, dedi . Şaşırmıştım. Salatalık ve gelecek nesil? Düşünmeden domatesleri gösterdim . Eğri büyrüydüler, onların da çekirdekleri kalın kalın ve sarımtıraktı. Bu ne oğlum, dedim. Onlar da öyle dedi. Gelecek nesilleri için çekirdek bırakıyorlar, öleceklerini anladılar…
Sinirlenmiştim. Salatalık ne anlarmış gelecek nesilden!
Güldü, eliyle bahçemi gösterdi . Bak senin bahçen Norveç’in en güzel bahçesi seçildi, dedi. Çimlerin eşsiz güzellikte, yemyeşil…
Bir ot tanesi 40 cm büyür, 70 tohum bırakır ve ÖLÜR dedi . Ama biz çimleri 4 cm’de biçeriz dedi . Çimlerin bebelerine bu yüzden kavuşamaz ve mücadele verir. Güçlenir ölemezler bebelerine kavuşamadan dedi . Kışları kara karşı mücadele ederler . Bize karşı mücadele ederler . Bebelerine kavuşmak için dedi . Çimlerin bu yüzden çok güzel yemyeşil dedi. Donmuştum. Salatalık, arkasından domates, şimdi de bir ot . Çimlere basamıyordum. O sesiz çığlık kulaklarımı çınlatıyordu, ”bebelerim” diye bağırıyorlardı . Bir ot kadar sorumlu olamamıştım gelecek neslim için. Kulaklarımı kapadım ağlıyordum. Şu anda da ağlıyorum. Atölyeme girdim. Gelecek nesil icin birşeyler yapmalıydım. O bir çift mavi gözlüyü anlamıştım artık. Onun için canımı verebilirdim artık. 12 sene atölyemden dışarı çıkmadım. Hayatımı gelecek nesile adamıştım. Gece gündüz boya kimya çalıştım. Boyaların sırlarını öğrenmeye çalıştım.
Ot, başıma muallim olmuştu.
Öğrenmek isteyene ot bile peygamberdi . Öğrenmek istemeyene dirilemeyene de bir kütüphane samanlıktı . Her şeyi sorgulamaya başladım . Hiçbir şeyle ilgili fikrim olmadığını anladım . 80’lerde ki siyasi akımların tamamının din olduğunu anladım. Yolun bir tarafı sağcı bir tarafı solcu nasıl olabilirdi? Sadece dinin adı değişmişti. Atatürkçüler de dinciydi. Her şey yanlıştı. Bir ot olamamıştık. İnsan nasıl olacaktık?
Tabiatı Allah’ın yarattığına inanan, nasıl bir peygambere son peygamber diyebilirdi. Bu imkansızdı. Son peygamber dediğimiz an Allah’a karşı gelmekti bu. Tabiatın kanunları Allah’ın kanunları ise onu bize her öğreten o kanun için peygamberdi. Peygamber olabilmek için de akıl ve eğitim gerekliydi. İslam ülkeleri son peygamberi anlamamışlardı . Milyonlarca milyarlarca peygamber yetişmeliydi tabiatın kanunlarını bulan. Bu ilimdi. Allah’ın kitabı tabiatta idi. Başka da kitabı yoktu .
Kiliseyi aradım . Ben kilisenizden çıkıyorum, bundan sonra benim dinim kendi vicdanımdır dedim . Artık ben Allah’ın yolunda gidecektim. Kitabı da tabiatın kendisiydi. Kainattı. Peygamberleri de ilim adamlarıydı. Ve bunun sonu da yoktu .
İnanç bireysel olmalıydı. Gelişmeyi önlememeliydi. Toplumsal inanç sürü olmak demekti, hangi fikri savunursanız savunun… artık Laikliği ve Atatürk’ü anlıyordum.
ATATÜRK BİZİM RÖNESANSIMIZDI.
CUMHURİYET BAYRAMIMIMIZ KUTLU OLSUN.